28 Haziran 2009 Pazar

Haydar Akan ile Tekin Sonmez Söyleşisi, İkinci Bölüm; On Üçüncü Yazı

Akan'ın özgeçmişini aşağıda veriyoruz. Bununla birlikte Sayın Haydar Akan sürekli olarak Kulu üzerine düşündü, Kulu’nun gelişimi için tasarımlar kurdu, Kulu ile sıkı iletişim sürdürdü, bir ayağı Stockholm’de oldu ve zihinsel olarak Kulu’da yaşadı, diyebiliriz. Söyleşinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz.

6.SORU; Sayın Akan, siz Kulu Belediyesi'nde olsaydınız İsveç Başbakanı'ndan, İsveç sermayesinin ve modern teknolojisinin Kulu’da bir yatırım yapmasını önerir miydiniz?
6.YANIT; Elbette onu demek istiyorum, yani Kulu’da en büyük sorun işsizlik. Kulu göç veren bir ilçe olduğu kadar göç alan da bir ilçe. Şu anda ilçe merkezinin 25 bin kadar bir nüfusu var, istihdam yaratacak yatırımlar talep edilebilirdi. Yani sadece İsveç’ten talep etmek de yetmez aslında. İsveç Başbakanı Türkiye Başbakanı’nı ziyaret ediyor, yani bu ziyaretten öyle bir ilişki de doğabilirdi. Kulu Ankara’ya 100 km mesafede bir ilçe, İsveç Başbakanı’nın Kulu’yu ziyaretiyle Kulu, Türkiye gündeminde yer aldı, bir gün en azından basında geniş ölçüde yer aldı. Türkiye’deki siyasilerin de dikkatini çekebilecek bir iş olabilirdi bu, değerlendirilebilirdi demek istiyorum.

7.SORU; Şu söylenebilir mi, Türk Hükümeti’nin de haberi olmadı mı İsveç Başbakanı'nın Kulu'ya gideceğinden?
7.YANIT; Olmaz olur mu, başbakanla görüşmeden sonra Cumhurbaşkanını ziyaretinde Kulu esprileri geçiyor. İsveç Başbakanı Kulu’ya gitmeden önceki duyumlarına göre değerlendiriyor Kulu’yu. Oranın büyük bir ilçe olabileceğini düşünürken, pratikte gördüğünde Kulu’nun küçük ve şirin bir ilçe olduğunu fark ediyor. Cumhurbaşkanı ile yapılan sohbette Kulu ve İsveç’te Kulululardan bahsediliyor. Gül de buna karşılık, “Belçika’da da Afyonlulardan ve Emirdağlılardan bahsediyor, çünkü oraya da yoğun bir Emirdağlı göçü var” diyor.

8. SORU; Bu açıklamalarınızdan anlaşılıyor ki, İsveç’te yaşayanların, Kulu ile daha yakın bir iletişime ihtiyacı var, hem Kulu’da yaşayanların hem İsveçtekilerin arasında bir iletişim kopukluğu seziliyor. Örneğin bu ziyareti Kulululara önceden bildirmenin olumlu yanları olamaz mıydı? İletişim eksikliğini gidermek için nasıl bir yol izlenebilir? İnternet gibi çok ucuz pratik iletişim yöntemleri var, Federasyon gibi dernekler(kuruluşlar) da var; bu konuda çalışmalar yapılamaz mı?
8. YANIT; Dernekler yapabilir, Federesyon yapabilir, burada bence en önemli şey ev sahibi belediyedir. Yani ev sahibi olan nasıl bir ülkede devletin yöneticileriyse o ilçede de o ilçenin yöneticisi durumunda olan belediye ev sahibidir. Ev sahibi bu işi daha kucaklayıcı ve profesyonel kadrolar tarafından yürütülecek bir birime kavuşturulmalıdır artık. Yani 45 yıldan beri göç var, ve göç hala devam ediyor, belediye başkanının tek başına inisiyatifinde olmamalıdır bunu takip etmek, ya da onun sırtında olmamalıdır. Öyle de diyelim, yani belediye başkanı bir birim oluşturmalı bu birimin tüm siyasi partilerden oluşan bir alt birimi olmalı. ilçeyi yönetenlerin bir göç politikası olmalı artık.

9. SORU; “Bir birim oluşturulmalı bu birimin tüm siyasi partilerden oluşan bir alt birimi olmalı,” dediniz. Göçü de kapsayan projelerde, Kululular arası iletişimi sağlayan, (örneğin Kars’ta tanık olduğum) Kent Konseyi gibi, siyaset dışı bir Sivil Toplum Kurumu olamaz mı?
9. YANIT; Üniversitelerle de işbirliği yaparak göç olgusu üzerinde ciddi bir çekilde çalışılmalıdır. Hem göç alıyor onu değerlendirmelidir, entegrasyon sorunu var burada, onun için çalışmalar yürütmeli, hem de yurt dışına göçü ciddi anlamda incelemeli ve gittikleri ülkelerde daha entegre olmuş insanlar olabilmeleri için düşünce üretmeli. Göç edecek, göç etme eğiliminde olan insanları göç etmeden önce meslek eğitimlerine yönlendirmeli bence.

Özyaşam; Haydar Akan, 1953 yılında Kulu’da doğdu, ilk ve orta okulu Kulu’da, liseyi Konya’da, yüksek ögrenimini de Ankara Üniversitesi DTCF’de tamamladı. 1975/76 eğitim yılında Kulu Lisesi ve Karacadağ orta okulu’nda ögretmen olarak çalıştı. Ağustos 1976’da İsveç’e göç etti. 1977-2002 yılları arasında Botkyrka Belediyesi’nde Türk çocuklarına anadili ögretmeni olarak çalıştı. 1981-1990 yılları arasında İsveç Türk İşci Dernekleri Federasyonu Başkanlığı yaptı. 2002 yılından bu yana kendilerine ait küçük bir aile şirketinde işletmecilik yapıyor.

Sürecek

24 Haziran 2009 Çarşamba

Kulu Kentleşme Tarihi ve Kulu’da Bir Aile; Baranlar; On İkinci Yazı


Değerli İzleyici,
Kulu’da uzun süre erk olmuş, bu yerleşim noktasını yönetmiş, olası ki bir açıdan yapılandırmış büyük ve varsıl bir ailenin konumu, söze başlar başlamaz sosyolojik/toplumsal bir olgu gibi karşımıza çıkıyor.

Şöyle ki, bakın, Derviş Abidin Bey’in oğullarından Mehmet Ali Baran ve Ahmet Baran üstteki fotoğraftan bizleri seyrediyorlar. Topluma yön veren dinamikler açısından nereden nereye sorusunun yanıtıdır bu.

Bu satırların yazarının bugün hayatta olmayan Sayın Mehmet Ali Baran ile yaptığı söyleşi, yanıtları ile “Batı Rüyası Okulu Kulu” adlı belgesel yapıt ile kamuya (2002) sunuldu ve itiraz görmedi, onaylandı.

Kulu’yu yakın tarihi ile tanımanın ve tanımlamanın güvenilir bir yolu da bu tür güvenilir söyleşilerden geçer. Sanal, düzmece bir tarih yazma modasının yaygınlaştığı her dönemde, güvenilir insanlarla güvenilir yazarların, düşün adamlarının söyleşilerine gerek var. Evet bu tür çalışmalara gerek var.

Şöyle ki güvenilir insanlarla yapılan söyleşiler yeter mi? Yetmez?

Saygıdeğer ve güvenilir bir yazarlık birikimi gerekir bunun için, öteki açıdan geçmişi ile kendi özgüvenine saygılı yazarların yansız oluşları gerekir bu tür çalışmalar için.

Bu satırların yazarının güvenilirlik altyapısı, “Türk Yazını” (Ocak 1972-Haziran Eylül 75) dünyasında bugün bile aranan, Tekin Sonmez’in 45 ay boyunca yayımladığı/yönettiği; şöyle ki “Çocuk Eğitimi ve Edebiyatı”, “Türk Öykücülüğü” “Sabahattin Ali”, “Nazım Hikmet”, “Türk Karikatürü” “Vietnam” ve “Şili edebiyatları” gibi özel sayılarla kamuya sunduğu Yansıma Dergisi’dir ve bu arkaplan bizleri bir romancı olarak yaşayan güvenilir bir yazarlık birikimine götürür.

Kulu’ya ve Baran ailesine ise Tekin Sonmez ile birlikte gidiyoruz.

Yukarıda izlediğimiz M. Ali Baran ve kardeşi Ahmet Baran dışında, Kulu’da başkanlık yapmış kardeşlerden Hüseyin Baran (1943-45) ve ayrıca bu aileden Cafer Baran (1934-1943 ve 1950-57) ve bir de Derviş Abidin Bey’in kardeşi İsmail Hakkı Efendi (1926-1932) var.

Şunu ilk başta yansız ve önkoşulsuz algılamak gerekiyor; Baran ailesi üyelerinden beş insan ayrı ayrı dönemlerde kırk iki yıl Kulu’da yönetim görevi üstlenmişler. Bilgiler bizi yanıltmıyorsa İsmail Hakkı Efendi (1926-1932) ile kazanılan yönetim erki, Cafer Baran ile iki evre sürüyor ve Kulu’nun ilçe olma tarihi bu dönemde başlıyor.

Kulu’da başkanlık yapmış ve bu toplumu yönetmiş Mehmet Ali Baran beş yıllık dönemle üçüncü sıradadır. Bu aileden son başkan olan Mehmet Ali Baran ile yaptığım söyleşi güvenilir bir kaynaktır.

Pek az sayıda kent tarihinde böyle bir aile, yerleşim/yönetim ilintisi, buna bağlı nüfus hareketleri tarihi görebiliriz. Bu ne demektir?

Şu demektir, 1926’dan 1968’e dek ardılı periyotlarla kırk iki yıl tarihe damgasını vuran, kimlik ve kişilik simgelerini yönetim üsluplarını kent yapısına konduran ve Cumhuriyet'in kuruluşunda ortaya çıkan bir ailenin tarihi ile içselleşen bir kentleşme tarihidir.

Verilere göre bu aile Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Derviş Abidin Bey’in kardeşi, İsmail Hakkı Efendi (1926-1932) ile Kulu’da tarih ve toplum yönetimi sahnesine çıkıyor ve CHP iktidar yıllarında (1934-1943) burayı yöneten Cafer Baran (1950-57) ile aile, DP saflarında yer alıyor ve bu durum Ahmet Baran (1957-60) ile sürüyor.

İsmail Hakkı Efendi'nin yeğeni, Derviş Abidin Bey’in oğlu, Kulu’da 7. başkan M. Ali Baran diyor ki; “bizim aileden beş kişi, benden önce dört kişi kulu da başkanlık yaptı. 1960 ihtilalden sonra beni seçtiler.”

“Siz başkanlığı almadan önceki haliyle Kulu nasıldı,” diye soruyorum.

Diyor ki; “Kulu o zman, 1954 e kadar Kulu bir köydü. Tamamen bir köydü. 1954 te kaza oldu."

Böyle ise, bu yerleşim alanındaki dinamiklerin görünürlüğünü, soyut olmayışını ve nesnelliği ile inanırlığını, 1954 te ilçe oluşuyla evrilen nüfus hareketlerini yine bu aile ile Kulu’nun nereden nereye geldiğini bizlere sunan bir gerçeklikle karşı karşıyayız burada.

Kulu Tarihi diye nesnel bir tarih olacaksa, yazısız böyle bir tarih için Mehmet Ali Baran ile yaptığım söyleşi analitik açıdan güvenilir bir başlangıç noktasıdır. Ben bu çıkış noktasına bakarak ve bu söyleşiye sadık kalarak Kulu’ya yaklaşmayı deneyeceğim.

23 Haziran 2009 Salı

Kulu’ya Uzaktan Bakış ve Erken Çağlar Tarihi; On Birinci Yazı

1)Bölgede Erken Çağlar; Cilalı Taş Çağı...
Ankara’ya daha yakın fakat Konya iline bağlı olan Kulu ilçesi, bulunduğu bölgenin “erken kültürlenme” geçmişiyle koşut bir tarih çerçevesi içinde yer alıyor.

Konya ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda “yontma taş çağı”; paleolitik eser azlığından söz edilir. Bununla birlikte bir sonraki neolitik; “cilalı taş çağı” arkeoloji buluntularının çokluğu bilim adamlarının ortak görüşüdür.

Kulu’yu merkez çekim alanına kotlayan tanınmış “Çatalhöyük” ve “Canhasan” höyüklerinde cilalı taş çağı buluntuları, günümüzden sekiz bin yıl ötelere uzanır. Başka bir betimleme ile, bu bölgedeki bu höyüklerin dünya ölçeğinde tarih öncesi önemi var.

2)Mezopotamya İndus ve Anadolu Uygarlıkları...
Dünyada planlı kent mühendisliği, yerleşik yaşam ve “üretim ekonomisi” ile Çatalhöyük ilk sayılıyor. Pakistan-Harappa ve Mohenjo Daro diye anılan İndus Vadisi ile Mısır Nil Uygarlığı’ndan öncelere tarihlenmektedir bu çerçeve içindeki Çatalhöyük.

Özeti: İndus Vadisi Uygarlığı’nın bağlantısı olan “yazı öncesi” ilk çağlar ve "yazı"nın icadıyla doruklaşan Mezopotamya Uygarlıkları’nın kuzeybatı ucu Kulu’yu da içine alan orta Anadolu bölgesidir.

3) Arkeolojik Kültür Kalıtı Orta Anadolu...
Arkeolojik “bronz çağı” bulgularına kaynak olabilir, Konya-Ankara hattında yüzlerce höyük bulunması Kulu’yu da kapsayan tarih öncesi erken kültür katlarıyla oluşan zenginlik kanıtlandı son yıllarda.

Kapadokya altsınırı Konya ve çevresinden, üstsınırı Hitit Başkenti Hatuşaş’tan başlar; kuzey yönü ile batıda Emirdağ ve Yazılıkaya yönüne ulaşır ve bu doğrultu “göller vadisini içine aldıktan sonra, Çumra-Karaman “İvriz geç Hitit dönemi” uygarlıklarını, Hacılar-Ulukışla’yı kapsar ve dönüp Kaneş’ten Hatuşaş ile birleşir yine.

4) Kulu, Büyük Kapadokya ve Hititler...
Böyle bir fotoğrafın merkez karesi içinde görmek gerekir Kulu’yu.
Bu bölgenin daha önceki adlandırılması, Tuz Gölü’nü de içine alan “Büyük Kapadokya” diye bilinir.

Kulu ilçesini de kapsayan bölge, büyük Anadolu düzlüğü (platosu) erken “ön kültürlenme” alanıdır. Erken Hitit dönemlerinin bu bölgedeki kayıt belge bulguları olarak Konya’nın 10 km. batısında “Karahöyük” yeterli arkeolojik veriye sahiptir.

Yükselen Hitit dönemlerini de içine alan Büyük Kapadokya merkezi dünyanın ilk yazılı kil tabletleriyle Hatuşaş, Anadolu “erken devlet arşivi” belgeselinin beşiğidir aynı zamanda. Bir başka ifade ile Kayseri (Kaneş), Ankara (Hatuşaş), Konya (Çatalhöyük), Anadolu insan genlerinin merkezi altyapısındaki “ilk kültürlenme” temel taşlarıdır ve Kulu bu merkezdedir.

Kulu, beş kilometre yakınında arkeolojk kazı bekleyen bir höyük ile (Haydar Akan’ın doğduğu köy) dikkat çekmektedir ve Kulu bu coğrafyanın, bu yerleşim alanının çok yakın bir uzantısı olarak merkez figürde yerini alır.