27 Temmuz 2009 Pazartesi

Kulu'dan Avrupa'ya Göç Sürüyor; On dokuzuncu yazı

Değerli İzleyici,

1964’de ilk kuşak Avrupa’ya ayak basan Sayın Mustafa Akan’dan neredeyse elli yıl sonra Kulu’nun Avrupa’da istihdam tarihini ve Kulu'dan Avrupa'ya göç tarihini sürdüren Sayın Mahir Akan ile yaptığım söyleşiyi yayınlıyorum.

SORU; Sayın Mahir Akan, Söz uçar, yazı kalır anlatın lütfen, dört çocuğunuz var onları okutmak istiyorsunuz. Maceranız şurada enteresan, tüm bunların yanı sıra bir de traktör satın aldınız Kulu’da, onun taksitlerini ödemek gerçekliği de var değil mi?
YANIT; Tekin Bey, maceramız.. pek fazla enteresan birşey yok. Şöyle yani, şunun bir açıklamasını yapayım, ben amcamın zamanlarını yaşamadığım için.. şundan dolayı, amcamın zamanındaki insanlarda okuma yazma olmadığından dolayı, az bir okuma yazma bilen insanlar belirli bir çevreyi peşinden sürükleyebiliyordu. Bu insanlar da İsveç’e geldiler, taşındılar. İsveç’e geldiklerinde de bu insanlar kendi çocuklarını, okutturmayı pek fazla yaptırmadılar. Buna çok üzülüyorum.

SORU; Çocukları okutmayı düşünemediler mi, demek istediniz? Ne oldu da böyle oldu?
YANIT; Şu oldu, çocukları da yani, çocuklar da kendileri de parayla tanışınca, burda İsveç’te, evet, görmedikleri birşey yani, parayla tanıştılar, tanışınca da restoranları, şunları, bunları oldu ve çocuklar okumadılar.. babalarından gördükleri şeyi yapmaya başladılar; restoran para! Para, para para! Bugün Kulu’dan gelen gençler.. şimdiki gençlerin çoklarını arayın, liseyi bitiren içlerinde çok nadir çıkar. Ben buna da çok üzülüyorum.

SORU; Mahir Bey, İsveç Sosyal Demokrat Partisi Genel Sekreteri Mardin doğumlu bir yurttaş. Size de soruyorum, Kulu kökenlilerde neden böyle bir hedef noktası olmadı?
YANIT; Neden, çünkü.. benim görmüş olduğum nokta şu, benim gençlerde gördüğüm öyle bir ileriye dönük okuma hevesi yok. Ben öyle birşey görmedim, çok cüzi yani. Sadece ve sadece kolay yoldan para kazanma hevesi var, mesela anne babası bir yerde restorancıysa parayla bayağı bir tanışıklığı varsa, çocuklar da aynı o şekilde onu görüyorlar.. ilerisi pek fazla parlak olmayan birşeyi görüyoruz, fakat ilerisi çok parlak bir ilim öğrenme işinden çok çok rahatlıkla vazgeçebiliyorlar. Anne ve babaları bunun üzerine fazla düşmüyorlar, yani.. gazete veya kitabınızda bunu işlerseniz çok çok memnun olacağız.

SORU; Sayın Mustafa Akan, amcanız işte burada, sizin önünüzde biraz önce dedi ki; ‘Şimdi Tekin Bey, site yapmışsın yapmamışsın önemli değil, insanların akıllı olması lazım, medeni olması lazım, demokrat olması lazım... Olmuyor! Yazıyorlar yazıyorlar da yani kim okuyor yani,’ dedi. Ben de buna üzülüyorum Mahir Bey! Belki de haklı! Fakat şu anda sizi ‘Mahir Akan,’ diye tanıştırdı amcanız! Kulu Blog ne söylüyor, Mahir Akan merak eder değil mi?
YANIT; Tabii tabii kesinlikle, Tekin Bey!

SORU; Tekin Bey ne demiş, Osman ne demiş, internette tartışmalar böyle oluyor, sizin de karşı görüşünüz olacak , Mahir Akan bu tartışma ortamına katılmasın mı?
YANIT; Tabii kesinlikle, kesinlikle...

SORU; Teknoloji, iş saatleri, uzak yerlerde yaşamak gibi nedenlerle artık insanlar sık sık bir araya gelemiyorlar, bunun yerine internet odaları, blog postaları var.. düşünce, tartışma ortamı oluşsun istiyoruz. Birileri konuşacak, birileri yazacak değil mi? İsveç/Kulu konusunda siz de bir şey söyler misiniz Mahir Bey?

YANIT; Şimdi şu, kesinlikle... Birileri yazacak, yazsın yani... Şundan dolayı yani... ben de şunun bir açıklamasını yapayım da Tekin Bey.. şöyle baktığım zaman da çocuklarımız... tamam buraya geliyor, Avrupalılaşıyorlar da.. tamam ama kendi kültürlerine de baktığın zaman.. tamam Avrupalılaşsın ama, çocukların arkadaşlarına baktığın zaman arkadaşları İsveçli mi? İsveçli değil! Ee bakıyorsun gene kendi memleketlerinden, hangi akrabası varsa arkadaşları onlar. Şöyle baktığın zaman.. kültürlerine baktığın zaman.. şunun bir açıklamasını yapayım.. bu çocuklar kendilerini de ne noktada bulacaklarını şaşırıyorlar bir kere.. işte bunu.. Tekin Bey, gazete veya kitabınızda, bu konuyu işlerseniz çok çok memnun olacağız...

7 Temmuz 2009 Kista, Stockholm

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Kulu, Belçika, 1964 Mustafa Akan konuşuyor; On sekizinci yazı


Değerli İzleyici,
Fırsat çıktıkça yeni söyleşiler olacak, yeni görüşlerle içli dışlı olacağız, Kulu'yu tanırken, dünyayı tanıyacak, dünyayı tanırken Kulu'yu da biraz öğreneceğiz. Sözlü tarih, bu şekilde yazılı tarih olur. Yazılı tarihi olmayan, Avrupalı dediğimiz ülkeler böyle çalıştılar. Avrupa'yı ilk gören, Avrupa'yı ilkeleriyle ilk kez Kulu'ya taşımak isteyen, idealist ilk kuşak Kulu aşığı, Sayın Mustafa Akan ve yeni kuşak Kulu aşığı Mahir Akan söyleşileri iki gün arka arkaya sunulacak. T.S.

SORU; Sayın Mustafa Akan, sizin köyü konuşalım, çocukluğunuz nasıl geçti köyde, orda doğdunuz köyün adı neydi? Sitemizde yayınlayalım, istemez misiniz?
YANIT Şimdi.. Tekin Bey.. site yapmışın yapmamışın önemli değil, insanların akıllı olması lazım, medeni olması lazım, demokrat olması lazım. Olmuyor! Bakan kim, okuyan kim?

SORU; Mustafa Bey biz işimize bakalım, çocukluğunuz nasıl geçti köyde, orda doğdunuz köyün adı neydi?
YANIT; Efendim, Benim köyüm Bahadırlı.. tarih dolu ama sırlı.. yazın sıcak kışın karlı.. benden köye selam söylen turnalar. Ben köyümü seviyorum, her yerde hep övüyorum, köyüm mahzun biliyorum, benden köye selam söylen turnalar. Turnalar havada katarla uçar, garip garip öter kanadın açar, bilmem benim köyden ne zaman geçer, benden köye selam söylen turnalar...

SORU; Evet bir de destan! Köyde kaç yılında doğdunuz?
YANIT; Ben 1926 yılında doğdum. Cumhuriyetin kuruluşundan üç sene sonra. O tarihlerde araba yok, kamyon yok, taksi yok, motorsiklet yok.. hiçbir şey yok.. tabi ihtiyaçtan ötürü dışarı çıktık, 1964 yılında Sirkeciden trene bindik iki günde herhalde Almanya’ya Münih’e geldik Münih’ten Belçika’ya geçtik. Ben madende çalıştım 728 metre kuyunun bir tanesi, 816 metre de ikinci bir kuyu. Böyle iki tane kuyumuz vardı, oraya inip çıkıyorduk.

SORU; Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun! Anlatır mısınız, ne gördünüz?
YANIT; Efendim oraya vardıktan sonra baktık ki Belçika kalkınmış. (zaten Almanya da görüldü Belçikay’a gittiğimizde temelli gördük herkes çalışıyor.) Böyle akşamları gece olsun.. su gibi insan gidiyor.. gündüzleri su gibi insan gidiyor.. fabrikadan çıkıyorlar efendime söyleyim.. işte ocaklardan çıkıyorlar. Geliyorlar, gidenler var gelenler var, ocağa girecekler var.

SORU; Daha önce görmediğiniz bir şey mi bu Mustafa Bey?
YANIT; Evet! Görmediğimiz bir şey! Ben dedim tabii, ‘ya Mustafa Akan bu memlekete geldin adamlar çalışarak Avrupalı olmuşlar, mesela Avrupa.. Avrupa diyorlar ya biz de Avrupa’ya geldik şimdi sen Avrupa’ya geldin ne yapmak lazım, şimdi sen okula gitsen gidemen, gitmen lazım ama gidemen, çalışıcan para lazım sana, gezmekle sen bu işi yaparsın herhalde,’ dedim gezmekle... Aradan altı ay geçtikten sonra, gözümüz açıldı ya biraz Avrupa yı gördük ya, ilkokuldan başladık, ortaokul, lise üniversite, ondan sonra...geziyorum..araştırma yapıyorum, evet.

SORU; Araştırma, kimin için araştırma?
YANIT; Tekin Bey, neden bunlar böyle de neden biz değiliz? Bunu merak ettim. Kömür çıkarıyoruz bu sırada evet. Üç yıl sonra memlekete döndük, ordan almış olduğumuz notu getirdik arkadaşlara okuduk. Dedik ki; ‘ey insanlar, Avrupa diyorlar bir ülke var, ülkeler çok da bir tane ülkeye gittik biz, Belçika’ya. Bu ülke kalkınmış, Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya, İngiltere hepsi kalkınmış, biz daha hala yerimizde sayıyoruz,’ dedim onlara.

SORU; Mustafa Bey, Bunları Kulu’da mı söylediniz?
YANIT; Evet!‘Eğer Kabul ederseniz benim bir teklifim var, dedim adamlara.. ‘Nedir teklifin’ dediler. ‘ben dedim ki, pasaportum cebimde ama kabul ederseniz pasaportu öldüreceğim, beni muhtar yaparsanız bu köye muhtar olmak istiyorum,’ dedim.

SORU; Bu konuyu üç dört yıl önce Kulu’da da anlatmıştınız. Yanılmıyorsam, köy evlerine su verecektiniz, sıcak su akacaktı ve evlere banyo yapma fikri vardı sizde, Avrupa’yı Kulu’ya getirme niyetiniz vardı, sonunda ne oldu?
YANIT; Evet! Sonunda şu oldu, aynen Avrupa’daki gibi sıcak su, soğuk su getirecektim efendime söyleyim.

SORU;Köylü buna karşı mı çıktı. Suyu istemediler mi?
YANIT; İstemediler! Karşı çıktı köylü, ‘kabul etmiyoruz,’ dediler. Sene 1968, 69, 70 oldu. Üç sene kadar muhtalık yaptım. Olmadı! Ne yaparsan yap, Tekin Bey olmuyor.. Site yapmışsın, blog yapmışsın, olmuyor! Ben de o gün mühürü bıraktık çektim gittim Almanya’ya. İşte o gündür, bu gündür buralardayız.

SORU; ‘Stockholme gelmekle hata ettik, diyen mi var aranızda?
YANIT; ‘Hata ettik,’ demiyoruz da şimdi o tarafa gitseydik Alanya, Antalya tarafını görseydik biz belki oralarda kalırdık, baba yurdunu, yani ata yurdunu satardık, Alanya, Antalya tarafına belki göç yapardık. Ama Avrupa’ya geldiğimiz için...

SORU; Türkiye’nin o bölümünü kaçırdınız mı demek istiyorsunuz?
YANIT; Kaçırdık tabii! Türkiye’de... kendi memleketimizi kaçırdık yani o doğma büyüme olan ülkemizi kaçırdık elden. Olmuyor yani insanlar değişti. Eskisi gibi değil ki Tekin Bey...

7 Temmuz 2009 Kista, Stockholm

21 Temmuz 2009 Salı

Kulu/Stockholm nüfus hareketleri; On yedinci yazı

Değerli İzleyici,

Kulu söyleşilerine bakarak, sözcüklerin teknik ayrışımı ile Kulu’ya yaklaşalım ve Kulu’yu yönetenlere bakalım.

Mehmet Ali Baran söyleşi analitik açıdan güvenilir bir başlangıç noktasıdır, dedim. Bu açıdan Kulu’yu algılamak için Kulu’yu yönetenlere bakmayı sürdürüyorum.

Nüfus hareketlerine bağlı Kulu gerçeğinin algılanması açısından Sayın Baran’ın yalın ve fakat sosyologları bile imrendirecek tartışmasız anlaşılır bir açıklaması var. Sisli ve bulanık olmayan bu açıklamada iki yanlı ve iki yöne yapılan göndermeler anlamlıdır.

Kulu’da evinde (Şubat 2002) yaptığımız söyleşide; ‘Kulu Avrupa’nın bir mahallesi oldu,’ diyor. Sayfalar dolusu akademik açıklamalardan daha net, sayısal istatistik çizelgeleriden daha anlaşılır Kulu/Stockholm gerçeğinin özü budur. Bir soru daha; 'Gittiler fakat bu gidiş iyi mi oldu? Kulu’ya da yaradı mı?

‘İyi oldu.. hiç olmazsa para kazandılar.. Şimdi iyi paraları olanlar var. Kulu zengin oldu,’ diye yanıtlıyor,Mehmet Ali Baran ki bu toplumsal değişimin ekonomik kulvarını da açıklar niteliktedir.

Kulu/Stockholm gerçeğinin; dışa (Stockholm’e) göç ve içeri (Kulu’ya) göç olgusunun her iki sosyal boyutunu işaret eden Sayın Baran, üçüncü bir tanımlama ile ‘nüfus hareketlerine’ vurgu yapıyor ve diyor ki ‘..şimdi Kulu’da Kululular çok az, hepsi etraftan gelme,’ diyor. (Batı Rüyası Okulu Kulu, s.25)

Başta İsveç olmak üzere öteki ülkelere ve Türkiye’de büyük kentlere göç veren Kulu, Türkiye’de her yönden göç alıyor. Bu saptamalar, (bugün Belediye Başkanlığı yapan Sayın Ahmet Yıldız gibi) Kulu doğumlu ve fakat İsveç’te yaşayan ikinci kuşak aydınlarından Sayın Haydar Akan’ın söyleşisinde de var.

Sayın Baran'ın söyleşisi sürecek. Bu tür söyleşilerle ortaya çıkan ve ilk kuşak yöneticilerin ve ikinci kuşak aydınların görüşleriyle örtüşen odak noktaları da ileride sergilemeye çalışacağım.

14 Temmuz 2009 Salı

Kulu’nun Geleceği ve Kulu Sevdası; On altıncı yazı

Kulu/Stockholm uzmanı Sayın Haydar Akan ile yaptığım söyleşinin ilk iki bölümünü yayınlamıştık. Bu içtenlikli konuşmalar Stockholm'de ve Kulu'da ilgi gördü. İrdelenen konuları farklı açılardan buradaki keşif masasında gündem maddesi yaparak sunacağız. Üçüncü ve bu son bölümde; 'İsveç'teki Kulu kökenli aydınlarla Kulu arasında iletişim kopukluğu var mı, yok mu' ve 'Kulu'nun geleceği' sorusu yanıtını arıyor. T.S.

10.SORU; Bu yönlendirimi Belediye mi yapmalı, dediğiniz gibi; ‘tüm siyasi partilerden oluşan bir alt birim’ mi yapmalı? Kululu aydınlar, denilen bir grup var, İsveç’te; olgunlaştılar, yıllardır Federasyon’u yönetiyorlar. Bu hazır kadroların, Kulu Belediye’si ile iletişim sağlaması ve İsveç toplum kültüründe olan katılımcı yaklaşımları, öneri ve destekleri olamaz mı?
10.YANIT; Biz bu teklifi dün yapmış değiliz. Yani geçmişte de on yıldır yirmi yıldır sürekli olarak anlatmaya çalıştık, seçilen arkadaşlarımıza da söyledik, ama sorunu belki kavrayamadılar.

11.SORU; ‘Seçilen arkadaşlarımız,’ dediniz. Seçimi Stockholm’den başlatanlar onlar! Bir kırgınlık mı var, duygusal kopukluk mu var?
11.YANIT; Hayır! Hayır o da yok, ama bir kavrayamama var anladığım kadarıyla. Olayı yaşamadıkları için kavrayamama var; yaşamayan insan kavrayamıyor, yani bunun gelecekte ne olacağını öngöremiyor, on yıl sonra yirmi yıl sonra ne olacağını öngöremiyor. İletişim sorunu da bunun içinde o zaman, kavrayamamak, geleceği görememek.

12. SORU; ‘Kavrayamama var,’ dediniz. Dediniz ki;‘iletişim sorunu da bunun içinde, kavrayamamak, geleceği görememek.’ Peki, bu durumda, Kulu’nun geleceği var mı? Kulu’da Kulu’nun geleceği, Stockholm’de Kulu’nun geleceği... Nasıl bir gelecek olur size göre?
12.YANIT; İki yerde de var Kulu’nun geleceği. Hem burda var, hem de Kulu’da var. Eğer ciddi yönlendirilirse iyi bir gelecek var, çünkü Kulu E 5 Karayolunda, Ankara - Konya ve Ankara - Adana yolu üzerinde ve kavşakta. Hem havaalanına çok yakın bir mesafede ulaşım açısından, hem deniz ulaşımı çok yakın bir yer, üç saatlik mesafede, başkente çok yakın. Yakın çevresinde 15 milyon insan yaşıyor. Kulu’da tarım da hayvancılık ta geliştirilebilir. Başka, hayvancılığa dayalı yan sanayi geliştirilebilir, tarıma dayalı sanayi geliştirilebilir. Kulu’da ciddi gelişmeler olabilir ve 15 milyon yakın çevresinde bir tüketim pazarı var. Ve buralardan Kulu faydalanabilir. Kulu’nun geleceği kesinlikle var, ama göç devam eder.. çünkü birdenbire kesilmeyecektir.

13.SORU; Kulu’ya göç, Kulu’dan göç, bunu biraz açar mısınız?
13.YANIT; Hem Kulu’ya göç hem de Kulu’dan göç, çünkü bir yerler boşaldıkça oraya yeni insanlar gelecektir. Bir de Kulu Türkiye’nin doğusunda kalan yörelerine göre bir hayli gelişmiş hatta batıdaki birçok ilçeden de gelişmiş durumdadır, ekonomisi daha gelişkindir, oraya insan çekmektedir. Bu gelecekte de devam edecektir. Başkente çok yakın olması, coğrafi konumu, insanların yeni gelen insanlari kabullenmesi, Kululu Kulu’ya dışarıdan göç edeni kabul etmektedir, entegrasyonu kolay bir durumdur. Ama gelen insanları da biraz Kulu’ya yönlendirmek gerekir. Kulu sevdasını aşılamak gerekir.

14.SORU; “Kulu sevdası” da dahil tüm bunların düşünülmesi de belediyeye düşüyor, demek ister gibi bir haliniz var, doğru mu?
14.YANIT; Büyük bir çoğunlukla belediyeye düşüyor yani yerel yönetimlere düşüyor. Bu tek başına belediye başkanının sorumluluğu değil ama ilçedeki siyasi partilerin tamamı bu konuda aktif olmalı düşünce üretmeli yani, bir tek a partisinden seçilen belediye başkanı değil, orda bulunan tüm siyasi partilerin böyle bir düşüncesi olmalı en azından. Yine de bir kurum olarak belediye işin lokomotifi olmalı.

Stockholm/Kista, 2 Mayıs 2009 Comple Conditori

5 Temmuz 2009 Pazar

Cumhuriyet ile rol yüklenme bilinci, İsmail Hakkı ve Derviş Abidin Baran; On beşinci yazı

Tarih sıralamasına göre Kulu’yu algılamak için, doğaldır ki ilkin Kulu’yu yönetenlere bakacağız.

Önceki yüzyılın sonları ya da olası ki Cumhuriyet öncesi yüz yılın başlarında doğan baba Derviş Abidin Bey’in üç evlilik yapmış olduğunu anlıyoruz Sayın Mehmet Ali Baran ile olan söyleşiyi izleyince.

İsmail Hakkı Efendi’nin kardeşi olan ve Cumhuriyet öncesi üç evlilik yapan baba Derviş Abidin Bey Osmanlıdan arakonak geçiş döneminin sosyal yansımasıdır. Çocukları açısından ise Derviş Abidin Bey, eski ile monarşi ile sosyal bağlarını koparan ileriye dönüşümlü derin bir geçişin insanıdır.

Cumhuriyet’e uyum için oğullarını gönderdiği okullar dikkat çekicidir. Bu seçimde oğulların bu yeni döneme hazırlığı gerçekliğini algılama ve bunun için önhazırlık çabaları tamdır ve bu algı, tarih bilinci açısından bulanık değil tam tersine saydam bir gösterge oluşturuyor.

Bugünkü bazı ailelerdeki tarih bilinci bulanıklığı yok Derviş Abidin Bey’de. Geleceğe dönük duruşuyla, aile olarak Cumhuriyet ile rol yüklenme hazırlığında bu derin geçiş sürecini, büyük ailede, Kulu'da “kanaat önderliği” rolünü kardeşi İsmail Hakkı Efendi ile üstleniyor.

“Baran ailesine hükmeden kişi var mıydı,” diye soruyorum. “İsmail Baran (Hakkı Efendi), benim amcam.. Cafer Baran’ın da amcası.. İsmail Efendi.. çok sayarlardı,” diye yanıtlıyor Sayın M. Ali Baran.

İster İsmail Hakkı Efendi, ister Derviş Abidin Bey olsun; onlar geçmişle ataerkil aile açısından töresel bağlantılıdırlar fakat, Osmanlı sosyal yaşamına bağlantılı değiller. Geleceği elyoradamı ile olsa da değişim dinamikleri bağlamında tarih bilinci olarak dönüşümü tam algıladıkları için çocuklarını bu okula vermişler.

Bu algı sisli ve bulanık değildir. Bu iki anlamlı bir seçmedir. 1)Kitlesel toplumsalcı değişim algısı, 2)Yönetim kadrolarının ancak bu okullardan geçerek toplumsal/siyasal erk bağlamında (çocukların dolayısı ile ailenin) yönetici olabileceklerini kavrama algısı ve yetisidir.

Oğullar Mehmet Ali ve Ahmet Baran gönderildikleri okul seçimi ile Osmanlıdan arakonak geçiş tamamlanmıştır. Çünkü, baba Derviş Abidin Bey, oğullarını bir Cumhuriyet okuluna gönderiyor.

Buna bağlı olarak Mehmet Ali Baran ve kardeşi Ahmet Baran, baba Derviş Abidin Baran ile amca İsmail Hakkı Baran'dan aldıkları; hem siyasal erk algısı bağlamında, hem toplumsalcı değişim/dönüşüm algısı bağlamında, birer Cumhuriyet bireyi olarak kendilerine verilen misyonu, iki kardeş birlikte yerine getirmişler.

Not; Mehmet Ali Baran(1921-2008) son fotoğraflarından(T. Sonmez arşivi) birisi üstte oğlu (mühendis) M. Baran ile birlikte izliyorsunuz.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Dönüşen Toplum, Tarih Bilinci; On Dördüncü Yazı

Değerli İzleyici,

Kulu söyleşilerine bakarak, sözcüklerin teknik ayrışımı ile Kulu’ya nasıl yaklaşabiliriz? Örnekse sözlü tarih verisi olarak Mehmet Ali Baran (1921-2008) söyleşisi nasıl bir araştırma tabanı oluşturur ve elimizdeki görselleri izleyerek Kulu’yu algılama açısından ne tür bulgulara varabiliriz?

Yazısız bir toplumda “Kulu ve Tarih” diye nesnel bir konu olacaksa, Mehmet Ali Baran ile yaptığım söyleşi analitik açıdan da güvenilir bir başlangıç noktasıdır. Ben bu çıkış noktasına sadık kalarak Kulu’ya yaklaşmayı deneyeceğim, diye not düştüm bir önceki yazıda.

Buradan yola çıkarak kullanılan dil açısından değerlendirebiliriz söyleşileri, salt folklorik değil, töresel ve törensel ögeler yüklenen yaşam kesitleriyle ilişkin, giyim/kuşam verilerine bakabiliriz; büyük aile, anne, baba, çocuk ilişkilerine yaklaşabiliriz. Eğitim, öğrenim alanındaki seçmeler de ölçüt olabilir.

Aile ile ilgili veriler bir yanda dursun derseniz, yerleşim alanı, köy/kent ilçe açısından sonuçlara bakabiliriz. M. Ali Baran ve Ahmet Baran’ın Konya’da 1934 yılında devam ettikleri okulda sınıf öğretmeni bayan ve sınıf arkadaşları ile olan toplu görsellik var. Toplumsal dinamiklerdeki değişim hızına kapsamlı hazırlık ve yeni düzen için törensel bir görselliktir bu.

Buna yaklaşalım biraz! 1921 doğumlu olduğunu söyleyen Mehmet Ali Baran’ın, ilkin, bireylik tarihine bakalım. İlkokul beşinci sınıftan başlayarak, fotoğrafta görülen Mehmet Ali Baran otuzlu yıllarda Konya lisesinde onuncu sınıfa dek okumuş.

Öğretmenin ve öğrencilerin giyim kuşamı ve Mehmet Ali Baran’ın aldığı öğrenim, okulun konumunu daha özü aile büyüğü bir otorite olarak baba Derviş Abidin Bey’in böyle bir okul seçimini de anlamlandıracak ve tanımlayacak durumdadır.

Bu konuyu sürdüreceğim

Not; Konya Ortaokulu 1934; Öğretmenin elini tutan çocuk Mehmet Ali Baran, kardeşi Ahmet Baran aynı sırada en uçta duruyor.